Bana bir şey olmaz deme…


Prof. Dr. Tarık Şapçı Röportajı

Canım Okurlarım, Sizler için müthiş değerli, benim ve çok sayıda dostumun canımızı emanet ettiğimiz, tüm doktor arkadaşlarımın da övgü ile bahsettiği saygıdeğer Prof. Dr. Tarık Şapçı ile Corona Virüsü üzerine röportaj yaptım.

Son dönemde medya ve sosyal medyadaki bazı doktorların söylemleri içime tam olarak sinmemesi üzerine en güvendiğim isimlerden birisi ile bu röportajı yapmak istedim.

Bu röportajı 15 Mart 2020 Pazar günü yaptığımız için röportajın içindeki bilgi ve oranların o tarihe ait olduğunu vurgulamak istiyor ve sizi röportaj ile baş başa bırakıyorum.

-Corona Virüsü ile ilgili bazı doktorlar rahat olun, Türk genine bir şey yapmaz, abartılıyor gibi açıklamalar yaptılar. Siz ne düşünüyorsunuz?

Sevgili Can bu işin genle ilişkisi olduğuna inanmıyorum. Böyle bir sorunun cevabını ancak bilimsel çalışmalar verebilir, elimizde böyle bir veri olmadan, böyle bir dönemde, bu kadar hızlı bulaşan ve pandemi yaratmış olan bir viral enfeksiyon varlığında, bu şekilde konuşup halkı yanlış yönlendirmenin hata olduğunu düşünüyorum

-Şuan ne yapmalıyız? Ve kendimizi nasıl koruruz?

Yaşlıların ve kronik hastalığı olanların gerekmedikçe evden çıkmamaları çok önemli, yurtdışından gelenlerin 2 hafta kendilerini izole etmeleri, yaşlılardan kesinlikle uzak durmaları çok çok önemli. Toplu taşıma kullananların çok dikkatli olmaları gerekiyor, yanlarında dezenfektan taşımaları, el ile çevre temasından kaçınmaları, elleri ile yüz temasından kaçınmaları temel kurallar. Bir süre kafe, restoran, gece kulübü, sinema, tiyatro gibi yakın temas alanlarından uzak durmamız gerekecek. Çocuklarımızı oyun parklarından, arkadaş görüşmelerinde uzak tutmamız gerekiyor, Tabi el sıkma, öpüşme gibi selamlaşma yöntemlerinden de uzun süre uzaklaşmamız gerekiyor. Bence gençlerde sıkıntı büyük, evlerde sosyalleşmeleri önemli, kısacası araya sosyal ve fiziksel mesafe koymamız gerekiyor.

 -Maske ile ilgili sadece hastalar taksın deniliyor. Dünya sağlık örgütü sadece hastalar taksin demiş. Maske takmak virüsten korumuyormuş deniliyor. Bunun için ne diyorsunuz? ne yapmalıyız?

Dünya sağlık örgütü biz sağlıkçılar için COVID-19 lu hasta temasında yada herhangi bir üst solunum yolu enfeksiyonlu hasta temasında maske kullanımını öneriyor, nitekim ben yıllardır üst solunum yolu enfeksiyonlu hastalarda kendimi korumak için maskeyi rutin kullanırım ama şu an üst solunum yolu enfeksiyonu olan olmayan tüm hastalarda maske kullanıyorum hatta eldiven ve koruyucu gözlük ile beraber, bu da şu an DSÖ tavsiyesi. Biz niye bunları kullanıyoruz? riskli alanda çalıştığımız için. Eğer siz de çalıştığınız, yaşadığınız ya da ziyaret ettiğiniz alanlarda risk görüyorsanız maskenin ne zararı olur.


-İtalya, Amerika ve çok sayıda ülkenin bazıları acil durum, bazıları karantina ilan etti ama İngiltere hiçbir şey yapmama kararı aldı. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maalesef İtalya başlangıçta süreci çok kötü yönetti, bize bir şey olmaz mantığı özellikle gençlerin umursamaz tavırları hastalığın çok hızlı yayılmasına neden oldu  ve ülkede yaşlı nüfusun fazla olması nedeniyle yüksek sayıda ölümler gerçekleşti, ülkeyi tamamen karantinaya aldılar ancak çok geç kaldılar, bu arada Avrupa’nın diğer ülkelerinin de enfekte olmasında İtalya’nın önemi büyük, maalesef pek çok ülkeye İtalya tatilinden dönenler virüsü taşıdılar. Amerika’ da hastalık hızlanınca onlar da doğru olanı yaptılar, Avrupa uçuşlarını kapattılar. Bana gelen çok yeni bilgi pazartesi itibarıyla Almanya, Avusturya, İsviçre ve Fransa sınırları kapatıyor. İngiltere’de yüksek okullar pazartesi online eğitime geçiyor ancak İngilizler olaya farklı yaklaşıyorlar ama iş çığırından çıkarsa dayanamazlar. Küçük bir örnek Almanya’nın Hamburg şehrinde tüm sinema  ve tiyatrolar, spor salonları, restoranlar,  kafeterya ve kafeler, kulüpler, diskotekler, konser salonları, kütüphaneler, müzeler, fuar alanları, sergi salonları yani eczaneler ve marketler dışında her yer 30 nisana kadar kapatıldı, eminim pek çok şehirde aynı durum var, niye böyle biliyor musun, şöyle izah edeyim Almanya’da 13 gün önce hasta sayısı 39 iken bugün  5429 yani 13 günde 5000 in üzeri artış, ölü sayısı 11, bu gün itibarıyla hayat durdu, iş yerlerinin çoğu online, okullar online henüz sokağa çıkma yasağı yok ama böyle devam ederse sırada o var. Bakın burası ilk günden beri hastalığa en ciddi yaklaşan ülke ama halkın ciddiyetsizliği hastalığın artışına sebep olduğu için bu noktaya geldiklerini düşünüyorum.

Avrupa Amerika böyleyken, bizde de olağan dışı tedbirler alınıyorsa hala insanların bizde bir şey yok ya da bize bir şey olmaz demelerini anlamak mümkün değil. Hastalık o kadar yeni ki tüm bilgi akışı son 3-4 ayda ki tecrübelere dayanıyor, Çin ve İtalya’daki istatistikler baz alınıyor, ölüm oranları çocuk ve gençlerde %0,2, orta yaşta %1,2 yaşlılarda %14 olması sanırım nasıl olsa bir şey olmaz algısını oluşturuyor ancak bu düşünce son derece yanlış çünkü gençlere bir şey olmayabilir ama anneanne babaanne ve dedelerini yada kronik hastalıkları, immün sistem sorunları olan aile bireylerini ciddi risk altına sokabilirler.

-Prof. Doktor olarak bize ülke olarak ne yapmamızı öneriyorsunuz?

Her şeyden önemlisi böyle dönemler de hastalığın yayılmaması ya da kontrol altına alınabilmesi için her bireyin kurallara uyması vatandaşlık görevidir. Bu işin şakası yok, oran düşük bana birşey olmaz dememek lazım, düşük oran size denk gelirse %100 olursunuz, birde ailenizi ve çevrenizi riske etmeniz işin cabası.

Sevgili Prof. Dr. Tarık Şapçı’ya verdiği kıymetli bilgiler ve bu röportaj için çok teşekkür ediyorum.

Sevginin kaynağının gücü farkındalığımız çok daha yüksek olmasını sağlasın…

Sizi seven bir Can… 

Prof. Dr. Tarık Şapçı:

1989 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinden tıp doktoru olarak mezun oldu.
1993 yılında PTT Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz-Baş ve Boyun Cerrahisi Kliniğinde ihtisasımı tamamlayarak Kulak Burun Boğaz-Baş ve Boyun Cerrahisi uzmanı unvanı aldı.
2000 yılında KBB-BBC Doçenti oldu. 2008 yılında İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB-BBC Anabilim Dalında Profesör kadrosuna atandı.
2005 yılında Türk Yüz Plastik Cerrahisi Derneğinin kuruluşunda yer alarak 13 yıl yönetim kurulunda görev yaptı ve halen Türk Yüz Plastik Cerrahisi Derneği Başkanlığı görevini sürdürüyor.

Leave a Reply